Cuma, Aralık 15

vize kuyrugu cilesi

Almanya'ya gidebilmenin en onemli sartlarindan bir tanesi Alman vizesi almak. Ben de guzelinden bir tane almak icin girdim vize sirasina. Onceden randevum oldugu icin de umutluydum. Heralde oyle fazla beklemeden adam gibi sirama girip isimi hallederim diye. Ama randevu saati ayirdetmeden toplasan bir kalabaligin icinde buldum kendimi. Sirada tanistigi arkadasina kendinden sonraki gise sirasini vermek isteyenler, bir soru sorup cikacaklar (neyse ki bir arkadasa bakip cikmak isteyene sahit olmadim), aradan sokulan adamlar, seyahat acentacilari derken oldu mu sana ogle molasi. Sogukta 2 saat bekledikten sonra girebildigimiz konsolosluk binasindan bizi kapi disari ettiler, 1 saat sonra tekrar gelmek uzere. Neyse ki Alman konsoloslugu Izmir'in incisi Kordon'da. Gittim deniz kenarina, coktum konsolosluk binasini gorebilecegim bir soteye. Ve bu hareketimle falima bakmak isteyen Fatos ablanin ilgisine de mazhar olmus oldum. Cok direndim beni "cakirim guzelim" diye ikna etme cabalarina ama direnmek bosunaydi. Sonra ulan kahve fali disinda hic falima baktirmadim, bakalim ne yumurtlayacak diye verdim elimi. Avucumda taslar, kabuklar, nazar taslari, vs verilerek basladi fal seansi. Fatos abla gercekleseceklerden girdi, yuvarlak ifadelerle anlatti da anlatti herseyi. Yolumun gurbetten gectigini soyledi (konsoloslugun karsisinda dedem de soylerdi bunu) ve gonlumden ne koparsa onu vermemi istedi. Can alici cumle: "Parandan mi verecen, canindan mi verecen?" Ee istersen verme. Ben de verdim en ufak banknotumu ama yine de fazlaydi bence. Bunun uzerine bir de uzerimdeki nazari bozdu. Biraz daha para istedi ama olay mahallinden uzaklasip kendimi yine konsolosluga attim. Eksik evrakla geri donup siranin en basina girmeye calisanlara firsat vermeyerek sonunda isimi halledip ciktim. Kendimi Avrupa Birligi kapilarinda yalvaran hukumetim gibi hissetmekten alamadim. Dusmanimin basina gelmesin diyorum, kimse dusmesin konsolos kapilarina (ve de avrupa birligi kapilarina).

Perşembe, Aralık 14

memlekette ilk kaziklanma

Memlekete geldigimden beri ilk defa bir sey satin almaya calistigimda kaziklanmanin esiginden dondum. Sokakta yururken bir eczanenin vitrininde bir alana bir tane bedava lens solusyonu gordum. Benim de hem ihtiyacim vardi, hem de ilk defa Turkiye'de bir alana bir bedava goruyordum. Girdim aldim, ciktim. Cikarken bir baktim. Yuh 30 lira! Dedim 2 tanesi belki ama bir tanesi 30 lira nasil olur. Amerika'da en fazla 8 dolares. Bir sonraki eczaneye girdim. Sordum. Dedi adam 19 lira. Neyse ben hemen geri dondum ilk eczaneye. Amcam safa yatti, ecza depolarini falan aradi yalandan. Sonra 30 lirami geri verdi ve obur eczaneci zararina satiyo dedi. Tesekkur ettim aydinlattigi icin beni ve gittim obur eczaneden aldim 19 liraya 2 adet lens solusyonunu. En cok durust eczaneci uzuldu bu ise. Yazik dedi. Cikarken de hem aliskanliktan, hem de durumuma uygunluktan 'gecmis olsun' dedi.

Gercekten de gecmis olsundu bana. Daha gelir gelmez ilk serbest vurusta ters koseye yatsam cok moralim bozulacakti ama kastim, her gozume lens sivisini vicik diye siktigimda 'hay ben o kazikci eczacinin!' demekten kurtardim kendimi. Yani hikayenin ana dusuncesi gurbetten geldik diye alnimizda enayi mi yaziyo leyn! Ikinci ana fikir (ya da turkce derslerindeki sekliyle yan dusunce), ulan farketmeden amma kaziklaniyoruz her gun kimbilir...

Pazartesi, Aralık 11

tasinmak

Bir keresinde evimin onunde uzakdogulu bir cift ellerinde fotograf makinasi ile yaklasmislardi bana. 10 sene once simdi benim yasadigim evde yasamislar, eski anilari canlandirmak icin ta Kaliforniya'dan kalkip gelmislerdi. Yanlarinda bir de velet vardi. Duygusal anlara sahit oldum. Surdaki agac o zaman da vardi, burasi da boyleydi dediler. Ben de evimin (onlarin eski evinin) onunde bir fotograflarini cekiverdim. Ve tabii kendime sormadan edemedim. Ben de 10 sene sonra kalkip gelsem ne hissederdim, bir sene yasadigim bu evi gormeye gelir miydim, onundeki feslefenler duruyorsa koklar, kekikleri kurutur, ufak domateslerden menemen yapar miydim diye merak ettim. Bu olaydan bir kac ay sonra da bu sefer tasinma sirasi bana geldi. Kitaplar kutulandi, gemiye verilip eski kitaya dogru ugurlandi. Bavullar yapildi, fazla bavullar dostlara emanet edildi. Esyalar satildi, arkadaslara verildi, atildi ve bir sekilde ev bosaltildi.
Evet, bakin bakalim alttaki 2 foto arasindaki 7 farki bulabilecek misiniz...