Cuma, Nisan 6

bruksel'de iskender yemek

Benim Bruksel hikayem tereyagli iskender ile basliyor. Bircok insan farkli sekillerde bir giris yapmis olabilir ama ben 1,5 iskender yedim. Ilkonce hafif utandim. Yeni bir ulkeye, yeni kultur ve mutfaga geliyoruz yaptigimiz ise bak diye ama sonra Bruksel'in en iyi iskenderi oldugunu duyunca bosver dedim, Belcika'nin mutfagini kesfetmeye 2. gunden baslarim. Schaerbeek Turk mahallesinde Kargin restoran, benden soylemesi.

Ertesi sabah odamdan disari adimimi attim ve uzuun bir sure adim atmaya devam ettim. Bruksel'i yurumeye ayirdigim bu gunde bir devre arasi vererek 4 saat yurudum. Ilk once otelin tam kiyisinda oldugu Turk mahallesinde dolastim ve hicbir yabancilik cekmeden Turkce kuafor, kasap, firin isimlerine baktim. Fatih Camii, 3 evin icinden cikan bir minareydi ve her ihtimale karsi bir de yeminli tercuman vardi mahallede. Faydali dukkanlari hafizaya attim. Emirdaglilar Vakfi'nin (bilmeyenler icin not-Belcika'daki Turkler'in % 80'i Afyon Emirdag'dan-ilk kim gelmisse ondan cok iyi reklamci olurmus) onunden gectim, firindaki simitlere goz attim ve Turk mahallesinden cikarak sehrin gobegine dogru yol aldim. Daha 10 dakika bile olmamisti ki, birisi durdurup adres sordu. Baktim adrese, ingilisce olarak "bak dedim Rue Royale'in uzerindesin zaten, bu binanin numarasi 9, demek ki su tarafta bir yerde olmali gidecegin yer." Vay be dedim, dakka bir yol tarif ediyorum. Kendimi adeta buranin yerlisi gibi hissedecektim ki etrafima baktim ve hicbir yeri bilmedigimi farkederek yoluma devam ettim.

Etrafimdaki her yeni seye 360 derece bakmaktan boynum fazla mesai yapiyordu. Bir saat sonra gordugum yeni seylerin, binalarin, sokaklarin,heykellerin, kelimelerin gozumun onunden gecme hizinda herhangi bir yavaslama olmamisti. Cok calisinca insanin beyninde boyle bir agirlik olur ya ona benzer bir sey hissediyordum, yalnizca cok daha yogun. Cunku insan calisirken her saniye yeni bir sey ogrenmiyor, arada kaytariyor, yavasliyor, pencereden disari bakiyor, vs... Ama benim icin o an yavaslayabilmem icin gozlerimi ve kulaklarimi kapamam gerekiyordu. Hic bilmedigim bir dilin kelimeleri kulagimda takilip kaliyordu, bu sutunlu binalarin ne oldugunu anlamaya calisiyordum, fotografcinin vitrininde tanidik siyah-beyaz bir portre gordugumu farkedip 6-7 adim attiktan sonra geri yuruyup Ayhan Isik ile karsilasiyordum.

Insanin elinde harita bilmedigi bir dildeki sokak isimlerini okumaya calismasi yeterince zordur ama Bruksel'de komik bir durum var. Belcika'nin Fransizca mi yoksa Flamanca mi ikilemi buradaki sokak levhalarina (ve de ayrica fiyat etiketlerine, polislerin uzerindeki polis yazilarina, kisacasi herseye) yansimis. Buraya yerlesen insanlarin kendilerine ilk sorduklari soru acaba Fransizca mi ogrensem yoksa Flamanca oluyor. Sonra benim gibi "ulan ne yapacagim Flamanca'yi, Surinam'a yerlesecek halim yok ya" deyip Fransizca kursuna yaziliyorlar. Ama problem burada bitmiyor, her Fransizca yazinin altinda bir de Flamancasini goruyorsunuz. Volan bolgelerinde bu yalnizca Fransizca'ya donerken, Flaman sehirlerinde sadece Flamanca oluyor. Bruksel ise tarafsiz bolge secilen tam bir coban salatasi. Hersey Fransizca altinda Flamanca olarak geciyor(ya da tersi-bir durakta Fransizca ustteyse ikincinde Flamanca ustte, yani adamlar tam kasmislar).