Salı, Ocak 16

izmir

Gelelim keyifli konulara. Dun yuruyordum Izmir'de. Yandan sokak saticisinin sesini duydum:

-Kebubeahha!

Bu ne ya, hangi dilde diye merakla donup baktim. Kestaneciymis ve aslinda soyle diyormus: Kestane kebüb!

Ozledigim aktivitelerden bir kacini yaptim Izmir'de. Ayakkabi boyatmak ve berbere gitmek gibi. Sonra ver elini Kordon. Kordon bana Angelopoulos'un filmlerini hatirlatiyor. Orada gordugum kadariyla Selanik Izmir'e bayagi benziyor (zamaninda yunan bir kiz bana cok kizmisti, 'biz Tesoliniki'ye Selanik diyoruz' dedigimde). Oturup deniz kenarinda elma cayimi ictim. Burada sokaktaki sesler cok hosuma gidiyor. Amerika'nin kucuk bir sehrinin merkezinde bir kahvede oturup da sessizlikten bunalip hasret kaldigim sesler: Insan, marti sesi (martinin teki cok yakinima zicti. etrafta piyangocu gormedigim icin vaziyetin cok tehlikeli olmadigina kanaat edip rahatladim ve oturmaya devam ettim), cay kasigi sesi, badem ezmeci, muzik derken adamin teki arabasinin alarmini kapamayi bir turlu beceremedi ve ben de seslere bir sure ara vermeye karar verdim...

Hiç yorum yok: