Çarşamba, Mart 28

imparator gibisin

Bugun Turkiye'de son gunum. Yarin Bruksel'e dogru yola cikiyorum. Dun Kordon'da oturuyordum. Hava harikaydi her zamanki gibi. Oturup bir cay iceyim, bir daha ne zamana kismet olur dedim. Cay icip kitabimi okuyordum ki yine fal bakan ablalardan biri yanasti ve soyle dedi: "Imparator gibisin. Yabanciya benziyorsun. Bi falina bakayim. Kirma ablani." Kirdim ablami ve imparator gibi olmak uzerine biraz kafa yordum. Sonra agzima takildi soyle bir sarki:

Imparator gibisin.
Falina bakmak istiyorum.
Panayir gibisin.
Katilmak istiyorum.

Bir yerlerden esinlenmis olabilirim...

Bir de haftasonu Cesme'ye giderken yolda Teos taraflarinda gordugum bir koy vardi ki, insanin sular biraz isinir isinmaz Belcika'nin sogugundan kacip gelip bir denize giresi geliyor.


Ve son olarak Urla'daki Haci Turhan Kapan Camii'nin (16.yy) altigen sadirvaninin tavanindaki minyatur tarzi resim var. Ben hayatimda bir camide boyle soyut olmayan bir cizim gormedim. Urla limaninin hareketli zamanlarini gosteriyormus denildigine gore.

Pazartesi, Mart 26

adana kebap spor

Gormedigim ve merak ettigim sehirlerden biriydi. Madem gocebeyiz bu aralar, civi civiyi soker diyerek Ankara'dan Izmir'e Adana uzerinden gittik. Otobusten iner inmez otogarda ilk hosgeldini gezici caycidan aldik.

-Abi cay veriyim.
-Yok, sagol.
-Yok, abi vereyim.

Bir yandan da telefonla konusmaya calisiyorum, cayci abi de bunu lehine kullanmak icin elinden geleni yapiyor.

-Abi, icimden geldi verecem. Benden olsun.
-Seker istemez, iyi ver ver..

Daha fazla ugrasamadim. Ilik cayi fondipledim ac karnina. Biraz sonra 'benden olsun' diyen cayci bekledigim uzere geldi ve verdigim 50 kurusu begenmedi.

-Abi, 950 lira.

Adana'ya ilk gelisim. Etrafindaki butun sehirleri gormustum zamaninda, Mersin, Hatay, Antep, Maras... O yuzden de var bir heyecan. Gune Seyhan Baraj golune bakan manzarali bir yerde kahvaltiyla basladik. Gol eskiden sehrin kuzeyindeyken zamanla kuzeye dogru gelisen sehrin tam ortasinda kalmis, rengi nefis, dibi musti'nin dedigine gore balcik. Pek giren yokmus, tek tuk balik avlayanlar var. Cukurova Universitesi kampusu tepeden gole bakiyor. Gidip gorduk. Gencler, gol manzarasina karsi cay icip ders calisiyor ama golde herhangi bir aktivite yok. Insanin burada kurek takimina giresi geliyor.


Sehire indigimizde turist danisma gibi bir yer gorup girdik iceri. Ilk defa boyle bir yeri acik goruyorum. Hatta bol bol brosur de vardi. Ilk bilgileri oradan aldim. Adana ismi bir teoriye gore Uranus'un veledi Adanus'ten geliyor. Adanus oz kardesi Sarus ile buraya gelip sehri kuruyorlar. Sarus (Seyhan) ise altta kalmayip ismini bolgenin iki nehrinden birine veriyor. Bir diger inanisa gore Adana ismi Hititler'e kadar uzaniyor. Yildirim tanrisi Adad'i pek seven yore halki buraya Uru Adaniyya diyor, yani Ada bolgesi.

Buyuk saatin etrafinda gezmek ozellikle pek keyifli. Burada Kazancilar denilen bir yer var. Hala bir iki tane kazanci kalmis.

 

Buranin yakininda kiliseden cevirme Yag Camii (bir zamanlar onunde yag pazari kurulurmus) var ayrica. Roma sutunlari, kilise ve camii icice kaynasarak eklektik bir yapi olusturmus. Kilise kismi yuksek tavanli, icinde kirlangiclar yuva yapmis. Cami eklemesi basik tavanli ve bol kemerli. Ramazanoglu Halil Bey tarafindan yapilmis (1501).

 

Yakinlarda bilmeseniz kolay kolay bulamayacaginiz Asmaalti kebap evi var. Ben simdiye kadar kebap yedigimi sanirdim. Mezeler de bir o kadar lezzetli. Gunun ilk kebap-kunefe yuklemesini burada yaptik.

Biraz daha yuruyunce Seyhan'a geliniyor. Uzerinde Taskopru var ve Turkiye'nin bircok yerinde gorulen amator bir restorasyon calismasina kurban gittigi icin kapaliydi. Dunyanin halen kullanilan en eski koprusu. MS 2.yy'da Hadrianus (Roma) tarafindan yapilmis (brosurde MS 385 diyor ama hatali. Hadrianus MS 138'de sizlere omur)

 

Taskopru'nun hemen arkasinda Turkiye'nin en buyuk camisi Sabanci Camii var. 6 tane minaresi ile gercekdisi bir goruntusu var. Bana Age of Empires'daki Wonder'lari hatirlatti. Cami, neredeyse sehrin her tarafindan gorunuyor. Seyhan nehrinin kiyisi eskiden portakal bahceleriymis. Butun sehir zamani geldiginde portakal kokarmis. Sahibi uzun yillar direnmis, olunce belediyeye satilmis. Simdi park olmus. Ama insanin portakallari ozleyesi geliyor.

Gezinin ikinci turunda Tarsus ve Mersin vardi. Eshab-i Kehf yol uzerinde Anadolu'da benzerleri olan 7 uyuyanlarin magarasi (Kehf, buyuk magara demek Arapca'da, Eshab-i Kehf magara arkadaslari). Ben ilk Efes'te gordum. Efes'teki Hristiyanlar'in kabul ettigi ve uzerinde kilise olan magara. Eshab-i Kehf'e Kuran-i Kerim'in Kehf suresinde deginiliyor. 7 mumin icinde yasadiklari putperest toplumdan kacarak magaraya siginiyorlar ve burada 309 yil uyuyakaliyorlar. Dunya'da 33 yerde oldugu iddia ediliyormus. Turkiye'deki diger 2 yer, benim gordugum Tarsus ve Afsin. Afsinliler ve Tarsuslular arasinda bu konuda buyuk cekisme varmis.

Bir de yikik dokuk sutunlarla Mersin'deki oren yeri var. Gorseniz virane halinde. Peki buranin simdiki adi ne? Viransehir. Ne diyeyim yakisiyor valla...

Pazar, Mart 18

resmi kurumlar diyari

Dusundum de Turkiye'ye geldigimde beri bayagi bir resmi ve yari-resmi kurum dolasmak zorunda kaldim. Bir listesini yaptim.

1) 2 muhtarlik
2) 2 konsolosluk (bu hafta ucuncusune gidecegim)
3) Nufus dairesi
4) Karakol
5) Savcilik
6) Vergi dairesi

ve de son olarak

7) Noter

Ha bir de bir kac gun icinde Adalet Bakanligi'na gidecegim.

Aklimda ozellikle bir sahne kaldi. Kafka'nin Dava'sindan cikma gibi. Bu kurumlardan birinde. Bir belgeyi onaylatmak icin bir tarafa yonlendirildim. Karsimda masalarinda oturan ve aralarinda konusan 6 memur vardi. Ben onlara yonelince hepsi bir anda susup bana bakislarini cevirdiler. Gulumsemelerinden vazgectim, hepsi boyle 'of bu nerden cikti simdi' gibi bana bakiyorlardi. Bir anlik tereddutten sonra herhangi birine verdim kagidi, adam kaslarini yok diye kaldirip baskasini isaret etti. Ben de ona verdim. Bunun uzerine digerleri bir anda 'ohh biz degilmisiz' der gibi rahatlayip kendi aralarinda konusmaya devam ettiler. Garip bir durumdu. Icimden butun resmi kurumlari ozellestirmek geldi o an. Ya da memur sayisini 1/6 oraninda azaltmak. Sonra kagidi gidip birine daha onaylattim. Bu arada baska birisi bu olmaz, bunu veremeyiz diye el koydu elimdeki belgeye, daha basit bir sey verdi, vs, vs... D.Cuceloglu diyordu, gecenlerde bir konusmasina gittik. Bir resmi kurumda kim en fazla somurtuyorsa, o oranin en rutbeli bir insanidir. Kimse ustunden daha fazla somurtmaya cesaret edemez diye. Oranin en fazla somurtan insani el koydu elimdeki belgeye. Bidi bidi bir seyler dedi.

Neyse lafin ozu ben bu aralar cok resmi kuruma gittim. Konuyu degistirelim. Ha, bu arada ben Almanya'dan Belcika'ya transfer oldum. O da ilginc bir hikayedir. Kariyerim daha baslamadan yon degistirdi. Dolayisiyla blog'un adinda bir degisiklik yapmam gerekecek.

Son olarak bir de konsere gittim Izmir Caz Festivali'nde. Musica dal Vivo diye. Belcikali bir grup (valla ozellikle ayarlamadim, denk geldi). Adamlardan biri Italyan kokenli. Belcika'daki butun Italyanlar ya Fiat ya Alfa Romeo kullanir dedi (Belcika'daki Turkler'in Dogan SLX ithal edecek halleri yok ya hepsi Mercedes kullaniyor). Adamin bir tane ufak Fiat'i varmis, 3 kisilik grup onunla turneye cikiyormus. Adam, Fiat'ina bir sarki bestelemis. Diger adam Italyan sosislerine bir sarki bestelemis. Boyle bir seylere adanmis gayet keyifli sarkilar dinleye dinleye konserin sonuna geldik.

Onumuzdeki hafta Bruksel'e tasinacagim. Bundan sonraki izlenimler Belcika'dan yani, Almanya'dan degil bizden soylemesi. Hanover mazide kaldi...

Salı, Mart 13

Allianoi

Ikinci bir Zeugma olmaya aday Allianoi'ye bu haftasonu bir ziyarette bulunduk. Allianoi, Bergama'ya 18 km uzaklikta Pasa Ilicasi denilen yerdeki antik sehrin adi. En hareketli oldugu zaman Roma donemi ama termal havuzlari Hellenistik donemden Osmanli'ya kadar kullanilagelmis. Istenilse hala kullanilir. Sicak suyun oldugu havuza girdigimizde ~47 derece sudan yayilan buhar fotograf makinasini bayagi bir zorladi.

 

Benim gorebildigim 2 tane sicak havuz, bir de soguk su "şok" havuzu var ana ilicanin oldugu yerde ama cok yeni bir kazi. Henuz hicbir sey ortaya cikarilmamis neredeyse. 98'de kaziya baslanmadan once tam havuzlarin oldugu yerin uzerinden Bergama-Ivindi karayolu geciyormus. Simdi yolu 100m kaydirmislar. Yolun kuzeyi, guneyi daginik kazi yerleriyle dolu.

Bir de unlu nymphe heykeli var oradan cikarilan. Simdi Bergama muzesinde. Havuzlara karnindaki delikten su akiyormus. O kadar gercekci bir heykel ki! Elindeki tasi tutus seklinden dolayi karin kaslari kasilmis, ayagina verdigi agirligindan ayak tirnaklari parmaklarinin icine girmis.

 

Bircok kazi yerinde oldugu gibi burada da toprak ustune cikarilan sutunlarin arasi suyla dolmus, kurbaga cennetine donmus. Turkiye'de kazilar arkeoloji ogrencilerinin tatil oldugu yazin yapilabiliyor ancak, onun disinda boyle bombos duruyor. Baska ulkelerdeki en ivir zivir, 19. yy'dan kalma "tarihi" eserler bile neredeyse cam fanuslarda sergilenirken bizdeki kalintilarin boyle basi bos, yikik dokuk, kimsesiz hali aslinda insana daha bir tarihle icice oldugu hissini veriyor dolasirken ama olan da tarihimize oluyor.

 

Anadolu'da nereye baraj yapilmaya kalksa golun altinda kalacak tarihi yerlesim yeri vardir elbet. Ya da belki ozel bir caba gosteriliyor olabilir. Arastirmak lazim.

Pazartesi, Mart 12

şehirden kaçış

Calisma iznini beklerken biraz gezip dolastiktan sonra kendimizi Urla'da pastoral tatlara biraktik. Asagida bahceden cesitli manzaralar. Ilk sirada huzunlu kopek Hıdı var.

 

Sonra top ve oyun manyagi Seker, kaslarini dikmis tenis topuna bakarken.

 

Yeni yumurtadan cikmis civcivler civ civ diye tavugun pesinden kostururken.

 

Bu arkadas da bahcenin en kabadayi karakteri hindi Bilo. Eskiden de asabiydi ama disi hindi geldikten sonra bir havalara girdi ki yanina yaklasilmiyor. Fotografta da goruldugu gibi degnekle guvenli bir uzaklikta tutmak gerekiyor. Asagi bahcede oldugu icin pek karsilasmiyoruz ama karsilastigimizda da gulu gulu gulu sesleri ve degnek saklamalari eksik olmuyor.

 

En son olarak Bilo kankasi tavuskusu Mihir ile. Mihir'in butun isi disi tavuskusuna hava atmak. Ama tuylerini kabarttigi ciftlesme dansi gercekten gorulmeye deger. Tabii bu arada disi tavuskusu otlamaktan basini bile kaldirmiyor o ayri. Erkek milletinin dogadaki hali icler acisi. Saptamami dogayla sinirlandirarak kendimi kisir bir tartismanin icine sokmamis oldugumu saniyorum. Mihir'in bir diger meraki ise evin camlarinin onunde dolasip durmak. Kendi aksine hayran hayran bakiyor demek istiyor insan ama bunun icin biraz daha gelismis bir zeka gerekiyor diye arkadaslarla tartismistik zamaninda. Diger teori camda kendine arkadas gorup ona bakiyor. Artik ne kadar akilli oldugunu bilmiyorum ama hisli bir arkadas oldugu kesin. Cunku aldigim duyumlara gore hindi Bilo bahcede birine saldirdiginda Mihir hemen mudahele edip araya giriyormus. Daha bana denk gelmedi. Simdiye kadar Bilo ile hep kendim mucadele vermem gerekti...



Son bir haber de disi tavuskusundan. Yakinda doguracakmis gibi bir havasi oldugu icin (demek ki Mihir bosuna tuylerini kabartmiyormus) yuvasina ot takviyesi yapmak gerekiyordu. Aldim elime oragi ve uzamis otlardan bicmeye gittim. Oragi havaya kaldirip indirdigimde hisir hisir kirpilan ot sesleri ahenkle yankilaniyordu bahcede (biraz abarttim). Isin teknigini kisa zamanda kavradigimi zannediyorum. Boylece yaptigim islere orakla ot bicmeyi de eklemis oldum. Sirada Gronland'i kizakla gecmek ve son gunlerin moda sporu olan lazboard yapmak var.