vize kuyrugu cilesi
Almanya'ya gidebilmenin en onemli sartlarindan bir tanesi Alman vizesi almak. Ben de guzelinden bir tane almak icin girdim vize sirasina. Onceden randevum oldugu icin de umutluydum. Heralde oyle fazla beklemeden adam gibi sirama girip isimi hallederim diye. Ama randevu saati ayirdetmeden toplasan bir kalabaligin icinde buldum kendimi. Sirada tanistigi arkadasina kendinden sonraki gise sirasini vermek isteyenler, bir soru sorup cikacaklar (neyse ki bir arkadasa bakip cikmak isteyene sahit olmadim), aradan sokulan adamlar, seyahat acentacilari derken oldu mu sana ogle molasi. Sogukta 2 saat bekledikten sonra girebildigimiz konsolosluk binasindan bizi kapi disari ettiler, 1 saat sonra tekrar gelmek uzere. Neyse ki Alman konsoloslugu Izmir'in incisi Kordon'da. Gittim deniz kenarina, coktum konsolosluk binasini gorebilecegim bir soteye. Ve bu hareketimle falima bakmak isteyen Fatos ablanin ilgisine de mazhar olmus oldum. Cok direndim beni "cakirim guzelim" diye ikna etme cabalarina ama direnmek bosunaydi. Sonra ulan kahve fali disinda hic falima baktirmadim, bakalim ne yumurtlayacak diye verdim elimi. Avucumda taslar, kabuklar, nazar taslari, vs verilerek basladi fal seansi. Fatos abla gercekleseceklerden girdi, yuvarlak ifadelerle anlatti da anlatti herseyi. Yolumun gurbetten gectigini soyledi (konsoloslugun karsisinda dedem de soylerdi bunu) ve gonlumden ne koparsa onu vermemi istedi. Can alici cumle: "Parandan mi verecen, canindan mi verecen?" Ee istersen verme. Ben de verdim en ufak banknotumu ama yine de fazlaydi bence. Bunun uzerine bir de uzerimdeki nazari bozdu. Biraz daha para istedi ama olay mahallinden uzaklasip kendimi yine konsolosluga attim. Eksik evrakla geri donup siranin en basina girmeye calisanlara firsat vermeyerek sonunda isimi halledip ciktim. Kendimi Avrupa Birligi kapilarinda yalvaran hukumetim gibi hissetmekten alamadim. Dusmanimin basina gelmesin diyorum, kimse dusmesin konsolos kapilarina (ve de avrupa birligi kapilarina).